İmanlarını şahsi çıkarları uğruna ihanete teslim etmiş cemaatler, savundukları görüş her ne olursa olsun uygun koşullar sağlandığında onları belli fiyatlara pazara çıkarabilecek hastalıklı siyasi düşünceler, yemini kim verirse kanlı salyalı dişlerini onun güdümlediği yöne çeviren terörist oluşumlar ve/ya çeşitli sıkıntılara gebe kişisel inançların ‘temel insan psikolojisi ve davranışları’ üzerinden kısa bir analizini sizlerle paylaşmak istiyorum dostlar:
‘İnsan, birine (bir inanca, makama veya kuruma) bir kere biat etmeye, teslim olmaya görsün... Bunu yaptığı an psikolojik çapaların en güçlülerinden birisinin gerçekleşmesine izin vermiş olur.’
Bunun adı en masum ifadesiyle ‘biat’tır...
Sonrasında birileri çıkıp o kişi veya kişilere biatlarındaki yanlışı göstermeye çalışsa, içine düştükleri sağlıksız durumu elle tutulur kanıtlarla ispat etseler, tüm iyi niyetleri ve ısrarlarıyla o ‘esaret’ (ve ‘hipnoz’) sürecini muhataplarına izah edip göstermeye çalışsalar, çoğu zaman bu çaba için en doğru sözcük ‘nafile’ olur.
Dahası, bu tutumlarıyla o kişi ya da kişileri kendi varlıklarını reddetmek zorunda bıraktıkları için, ne yapsalar, ne etseler biatlarından vaz geçemeyecekler, aksine bu uyarıları yapanlara düşmanlık besleyeceklerdir.
Biraz daha üzerlerine gitseler veya durumun farkındalığına davet etseler, iletişimi kesecekler; belki beklemedikleri ölçüde saldırganlaşacaklardır.
Yani dostlar, bir zihin biatın hipnozundayken birileri onlara hangi akılcı örnekleri vererek durumlarının vehametni gösterse de onlar bu teslimiyetlerinden vaz geçmeyeceklerdir, çünkü bu biatlarından vaz geçiş, kendilerinin inkarı anlamına gelecektir...
Bu da bilinçaltının güvenliğini tehdit eden ciddi bir saldırıdır.
Bu durumla yüzleşmekten ve kendi kimlikleriyle çelişmektense, biat edilen kişi, düşünce ya da kurumların yanlışları ispat edilse dahi, eski biatlarında sabit kalmak, kişiler için güvenliklerinin temini anlamıma gelecek ve orada kalmak neredeyse her zaman tek tercih olacaktır.
Bu türden farkındalık çağrıları kazara ya da bilinçli bilgilendirmeler yoluyla da yapılsalar, kişiler biatlarının ilk süreçleri sırasında içinde bulundukları samimiyet, acziyet ve muhtaçlıktan dolayı kendilerini ve biat etmek adına içinden geçtikleri coşkulu duygusal anları, beyin yıkama oturumlarını ve yaşanan onca ‘içten’ teslimiyet provalarını inkar etmekte fevkalade zorlanacaklardır.
Bu zorlanmanın nedeni, az önce de ifade ettiğimiz gibi, kişilerin öz kimliklerini reddetmekteki korkuları ve bununla bağlantılı gönülsüzlükleridir.
Bir diğer neden de 'ortak rüya alanının paylaşılmasının getirdiği güçlü bağımlılıklar ve o ortak atmosferin sisli dünyasından beslenen korkularıdır'.
Bu nedenle sevgili dostlar, siz falanca filanca cemaat üyelerine ve/ya terörist oluşumların parçalarına kendinizi yırtarak hakikatleri anlatsanız da, kimsenin sizi anlamak ve biat ettikleri yollarından ayrılmak gibi bir eğilimleri olamayacaktır, olamayacaktır maalesef. Çünkü öyle bir tavır sadece güçlü kimliklere aittir.
Bu durum öyle acıdır ki, bazı zamanlar kişi her şeyi tüm çıplaklığıyla görüp anlıyor olsa da, içine battığı çamurdan çıktığında bir başka karanlığın içine, kimsesizliğin ve toplumsal baskılara maruz kalacağı endişesiyle mevcut yerini muhafaza etme eğilimde davranışlar sergileyecektir.
'Neden böyle yapıyorsun?' sorusu karşısında ise 'çaresizim, başka bir çarem yok' serzenişiyle savunma yapacaktır.
Hani bazı cemaatlerdeki veya farklı terörist gruplardaki insanlarla ilgili soruyorsunuz ya 'Bu kadar iyi eğitimli, aklı başında insan nasıl olur da böylesine kirli bir oluşumun içinde yer alır?'...
İşte sebebi en basit anlatımıyla budur dostlar:
İnsanlar kendi ön kararlarından vaz geçtiklerinde, kendilerine, öz kimliklerine ihanet ettikleri hissiyatıyla 'hatalarına sımsıkı sarılırlar'.
Bu durumun arkasında psikoloji biliminde 'bilişsel çelişki'nin yattığı iddia ediliyor.
Bu anlamda ‘ihanet’ bazen kişilerin kendi güvenlikleri adına içine düştükleri bir yanılsamanın ürettiği bilinçli bir güvenlik tercihi olabilir.
Bilinç düzeyi yüksek bir kişinin bu tür bilişsel çelişkilere, dolayısıyla da ihanet odaklarının ellerine düşme olasılığı olmayacağından, formatif okul eğitiminin değil, farkındalık eğitiminin kıymet göreceği bir sosyal yapılanma ülkemizin ve insanlığın geleceği için hayati önem taşımaktadır...
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan