'İki gözlülerin dünyasında üçüncü bir göz kişiye Tanrı'nın üstünlüğünü verir' derler.
Tanrı gücünü vermese ve bu benzetme ifadesiyle konunun önemine dikkat çekmek hedeflense de, üçüncü göz benzetmesi 'sıradan gözlem becerileri' yerine, insan tanıma yöntemlerinin sağlayacağı ayrıcalık ve avantajla 'kişi üçüncü bir göze sahipmişçesine' çevresindekilerden çok daha güçlü malzemelerle donanmış olacaktır.
Bu sayede diğer insanlardan çok daha uzağını görebildiği gibi birçok (hatta çoğunluğu oluşturan) kişinin göremediği detayları da görebilir. Güzel olan ise bu süreci kimseye hissettirmeden yönetebilmesidir.
Bu anlamda bahsi geçen becerilerle donanmış bir kişi dahil olacağı her grup ve odadaki en güçlü insan olacaktır.
Tarihte isim ve ünleri öne çıkan komutanların ve iş insanlarının düşmanları veya rakiplerinin üzerindeki hakimiyetlerinin arkasında 'muhatapları ve içinde bulunulan ortama dair ön tespit ve analizleri' vardır:
'Göremezseniz anlayamazsınız ve anlamadığınızda doğru tercihler sergileyemezsiniz.'
Bakmanın tek başına yetersiz olduğu sıklıkla hatırlatılır. Önce nasıl be hangi donanımla bakacağınızı bilmelisiniz ki görebilesiniz. Sadece görmek de yetmeyecektir. Sık sık hatırlattığımız gibi:
'Sadece iyi niyete sahip olmak ya da eğitimler almış olmak yetmez; kullanılan yöntemler ve malzemelerin de o iyi niyeti desteklemesi gerekir'.
Netice olarak, gördüğünü anlamak da belli bir niyet ister. Niyeti sağlıklı bir anlama süreci, önyargı ve yanlış değerlenmeleri engeller. Görmek, bilmek ve tanımak anlamaya götürür insanı. Biri eksikse anlamak olmaz. Anlamak yoksa görmek de tespit de anlamsız kalır.
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan