Uzun süredir birbirine benzer sorular alıyorum. Konu genelde 'eskilere ait olup çözdüğümü düşündüğüm bazı konular yeniden ve yeniden karşıma çıkıyor; nasıl çözeceğim bu durumu?' çerçevesinde dönüp duruyor. Konuya dair Psikiyatrist Dr. Alok Konojia'nın çok hoşuma giden yaklaşımını anlattığı İngilizce bir videoyu (anlama sadık kalarak ve daha anlaşılır kılabilmek niyetiyle ufak açıklamalarla) sizler için Türkçe'ye çevirdim. Katkısı olması dileğiyle:
"Size bir bardak su versem, sonra onu alıp içine idrarımı yapsam, ardından içine şeker eklesem, o şeker bardaktaki idrarı yok etmez. Bu ikisi birbirlerinden bağımsız iki şeydir. Konu travma olduğunda olan da çok benzerdir ve çoğu zaman bunu anlamıyoruz. Suyun temizlenmesi demek idrardan sudan tamamen çıkartılıp atılması demektir. Suya konacak (görece daha iyi ya da temiz) başka herhangi bir madde - miktar önemli olmamak kaydıyla - idrarın varlığını ortadan kaldırmayacaktır. Kural şu:
'İyi olan herhangi bir şeyin inşası, kötü olan bir şeyi ortadan kaldırmaz'.
Şifa ya da iyileşme de benzer şekilde işler. Bacağımı kırmışsam gidip göğüs, omuz ya da biseps kaslarımı çalıştırmak bacağımdaki kırığı iyileştirmez. Veya saçlarıma bakım yapsam, yeni saç modelleri denesem, gidip çürük bir dişimi tedavi ettirsem, ya da başka bir alandaki becerilerime yatırım yapsam, bütün bu yaptığım 'iyi' işler/eylemler bacağımdaki kırığı iyileştirmeyecektir. Kırığın iyileşmesi için onunla ilgilenmek ve iyileşme sürecine katkı sağlayacak doğru tedavi yöntemleri uygulamak zorundayım.
Bir diğer konu da şudur:
'Bilincimizde sadece bazı belli durumlarda aktive olan 'pasif alanlar' (kayıtlar) vardır. En büyük (ya da yaygın) hatamız ise %90 oranında o pasif unsurlar yerine zihnimizde 'aktif olan' hususlara odaklanmamız ve o nedenle de yaranın artık orada olmadığını varsaymamızdır. Oysa o pasif unsurlar bazı tetikleyicilerin etkisiyle aktive olacaktır.’
Örneğin travma sonrası stres bozukluğu durumlarında o travmaya neden olan deneyim ya da unsur neyse beynimizdeki belli devreler algı alanımızda hızlı şekilde bir tarama yaparak neyi (hangi pasif kaydı) aktive edeceğine karar veriyor. Bu süreçte hareketsizlik (tepkisizlik) insanı (fiziksel ve zihinsel olarak) küçültür. Bu durumun olduğu herhangi bir deneyim, zihnimizin kayıtlarında olumsuz bir hatıra olarak duruyordur ve o zaman dilimine ait kayıtların olumsuz hissiyatını yeniden yaşamak istemeyiz. Bu nedenle de hareketsizlik riski yerine zihin derhal nir aktivite arar. (Herhangi bir etkinlik: televizyonu açıp heyecanlı bir film ya da dizi açıp izlemek, cep telefonunu alıp sosyal medya hesaplarında gezinmek, hatta birilerini arayıp havadan sudan konuşmak zihnin riskten korunma çabasıdır.)
Pasif kayıtlar her nerede bloke olmuşsa orada iyileştirilmelidir. Bu da aşağıdaki basamakları gerçekleştirilerek yapılabilir:
- Güvenlik (ki ancak bu sayede nöroplastisite gerçekleşebilsin)
- Duygusal farkındalık ve düzenleme (ki bu basamak üçüncüyü garanti edecektir)
- Benlik imajı (bu bir zaman çizgisine muhtaçtır; eğer bir şekilde kötü bir benlik imajı algınız varsa, onu duygular olmadan dönüştürme şansınız yoktur / yani kim olduğumuz [benlik imajımız], en duygusal deneyimlerimizin bir iç anlatısıdır ve eğer duygularımız ilaçlar, teknoloji, korku filmleri, pornografi ya da başka bir dış etkenle bastırılmış ve köreltilmişse, zarar görmüş olan ya da kötü imaj algınız hiçbir şekilde düzeltilemeyecektir / benlik imajı gelişiminizin sinirbilimi duygusal deneyimlere muhtaçtır; eğer o duygulara erişimimiz olursa bir başkası olma şansı elde edebiliriz; ancak yeni biri olmadan önce yani benlik imajımızı yenilemeden önce kendimizle ilgili inançlarımız her zamankinden çok daha dirençli bir hal alır; örneğin siz kendinizi bir ezik olarak tanımlıyorsanız [yani buna inanıyorsanız], diğer insanların empatik devreleri sizdeki bu benlik imajı inancınızı hissedecek ve size o doğrultuda davranacaktır: 'Kimseniz, onu (olduğuna inandığınız kendi benlik imajınızı) kendinizle taşıyacak gittiğiniz her yere onu taşıyacaksınız. Bu hal siz benlik imaj algı ve tanımınızı dönüştürene kadar tüm ilişkilerinizde size eşlik edecektir. Bu nedenle ancak benlik imajınıza dair kendi inançlarınız dönüştüğünde gelecekteki siz de dönüşeceksiniz.
- Son madde ise tüm bu süreçlerde kendinize dönüp baktığınızdaki (benlik imaj tanımlarınıza dair inançlarınıza verdiğiniz) mikroskobik düzey tepkilerinizdir. İşte bu noktada şu sorunun yanıtını alırız: 'Kendimizi anlamaya nasıl başlarız?' Bu sorunun yanıtını arayanlara şunu söyleriz: 'Sakince otur ve zihnini izle / duygu düşünce süreçlerine şahitlik et'. Hatta bazen insanlara 'bir duvarın karşısına geçip otur ve bir saat boyunca o duvara bak ve o sırada içinde neler olup bittiğine bak' deriz. Bu sırada insanlar içlerinde duygu, düşünce, hisler, dürtüler, kaygılar, panikler, dikkat kayıplarından oluşan bir hayvanat bahçesi olduğunu fark ederler'. İç dünyamız tam bir karışıklıktan / kargaşadan ibarettir. İşte yapmamı gereken şey 'zihnimizdeki bu kargaşa dinginleşene kadar o iç hareketliliği [ateşi] dindirmektir. Basit bir prensip: 'zihni beslemeye devam ederseniz büyümeye devam eder'. Bu yüzden bir süreliğine oturup bir şey yapmamamız lazımdır.
Kararlılık ve motivasyonla ilgili beyin bölgemize anterior singulat korteks[1] diyoruz. Bu bölge motivasyon ve kararlılıkla ilgili eylemlerden sorumlu olmasına ek olarak çatışmaları ve çatışma / tezat izleyen etken alandır. Bu anlamda motivasyon (ya da kararlılık) ile içsel çarışmaları izleme işlemleri aynı şeyi temsil ediyor. Hepimiz bu süreçleri fark ederiz. Karar almak üzere harekete geçen zihnimizde bir anda oluşan çatışmaları görmeme ihtimalimiz yoktur. [bu süreç otomatiktir / insanlar içe dönüp baktıklarında olup biteni yani iç çarışmahı fark ederler] İşte bu noktada meditasyon ve benzeri farkındalık çalışmaları modern simirbilimle ortak kanaate sahiptir: 'farkındalık ve kararlılık aynı şeylerdir'. {otomatik pilotta davranışlar sergilerken irade ya da kararlılığı devreye koyamazsınız} Bu çerçevede baktığımızda 'farkındalık iradedir' denebilir.
İşte bu nedenle farkına varan ya da uyanan kişiler 'onca zamandır ne yaşıyor muşum ben?' derler. 'Farkına varıldığı an itibariyle kişi farkındalığını ne kadar içinde bulunulan ana getirirse, problemleri de o derece kaybolup gidecektir'.
Kişi farkına vardıkça direnç göstermemeye başladıkça (gözlemleyip olup biteni yargılamadan yorumlamadan kabul ettikçe) var olan ve aslen kökleri farkındalığa dayanan her şeyi anlayacaktır.
Bunu anladıkça göreceksiniz ki hayatın problemlerinin %90'ı farkındalıkla çözülebilir. (Çünkü onların varlık sebebi kişide farkındalığın olmayışıdır.)
Sağlık ve başarının sırrı sağlıklı ta da başarılı insanların yaptıklarını kopyalamak değil, o insanların iç dünyalarında olup biteni anlayıp kendi iç dünyalarını o hale dönüştürmeleridir.
Dış unsurları takip etmek dürtüsel ve köleleştiren bir davranıştır.
Huzur ve mutluluk kişiminmiçinde bulunduğu durumlardan bağımsız olarak var olabildiğinde farkındalık gerçekleşmiş demektir.
En temel ve belki de ilk (ve en yaygın) hata 'bizim içinde mutlu olacağımızı sandığımız bir hayat inşa etme çabasıdır. Bunda bir sakınca yok gibi görünür, ancak böyle olunca mutluluk ve huzur için hala dış unsurların varlığına bağımlı oluyoruz. Bu da nihayetinde mutsuzluk ve huzursuzluğun garanti edilmesidir."
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan
[1]Anterior singulat korteks: beynin hata tespiti, dürtü kontrolü, motivasyon, empati aktivitelerini kontrol eden bölümü. motivasyon: ödül beklentisi ve ödüle bağlı öğrenmeyi kapsar.