Herhangi birini ya da bir şeyi tanımladığınızda, artık o kişi ya da şey hakikatlerini kaybederek, sizin zihninizde (tanımlamanız neticesine oluşan) şekilleriyle varlıklarını sürdürmeye başlarlar.
Tanımlamak, aslen 'kısıtlamak' anlamına gelir ve tanımlanan kişi veya şey ne olursa olsun, artık tanımı yapan kişinin sınırlı algı ve ifadesinin daracık alanı içine kapatılmış demektir.
Esaret başlamıştır...
O yüzden tanım, 'anlamayı' değil, 'gözlemlediğimiz şeyi ya da kişiyi kendi algı sınırlarımız içinde sıkıştırıp bırakmayı' ifade eder.
Birini kısıtlamak ve gelişimine ket vurmak isterseniz, onu ve yeteneklerini tanımlamanız yeterli olacaktır. Çünkü tanımlanan kişi, bir algı sınırının 'tarafı' olur, yani esaret altına girmiştir; tanımlanmayan kişi ise, özgürce her adımda ve her nefeste kendisini yeniden var ederek ilerlemeye devam eder.
Bu düşünce savaş sanatları müfredatında da fevkalade önemli bir olgu olarak karşımıza çıkar.
Şekilsizlik ve kalıpsızlık bu yüzden ustalığın en üst seviyesini temsil eder, çünkü şekil ve kalıptan - yani tanımlardan - bağımsız olan kişi esaretten de bağımsız olacaktır.
Tanımlayan, şekle sokan 'kısıtlanmış ve taraf olmuştur'; şekilsizliğin ve dirençsizliğin algısında ve uygulama düzeyinde olan ise, özgürlüğünü yudum yudum içerken 'sınırsız alanlarda varlığını sürdürmeye devam ediyordur'.
Bir çocuğa 'sen harikasın, sen yaparsın; hadi canım' gibi sözler ifade ettiğimizde aslen yaptığımız 'onu sadece yetileriyle tanımlayarak' ilerlemesine engel olmaktır.
Kendisini bir yetiyle bağlantılı şekilde tanımladığımızda, o yetiyle bağlantılanan mevcut övgüyü kaybetme kaygısı, çoğu zaman o çocuğun yeteneklerinin sınanıyor olduğu düşüncesiyle harekete geçmesine de engel olacaktır.
Başarısızlığı yaşamaktansa, mevcut övgü eklentili hali korumak kişiye kendisini daha güvenli hissettirecektir.
Bu ve benzeri durumlarda kişi hangi tanıma kendisini dahil ederse o tanımın temsil ettiği tarafın tüm paketinin sunduğu duygu, düşünce ve davranışlarının kontrolü altına da girecektir. Yani taraf olduğu an zihnini, kalbini ve özgürlüğünü teslim ederek kendisini telef etmiş de olacaktır.
Özetleyecek olursak:
"Her türlü tanımlama, beraberinde taraf ve telef olma riskini de getirir. O nedenle tanımlama arzu ve isteğinden sıyrılarak başkalarının özgürlüklerine müdahale etmemiş olurken kendi özgürlüğümüzü de garanti altına almış oluruz."
Bu konuyu iyi anlamak lazım dostlar...
Tanımlamaların 'taraf ve telef olma' adına kişiyi kısıtladığı, esaret altına aldığını işaret eden bir başka hakikat de psikoloji ilmi ve NLP çalışmalarında kendisini gösterir.
Modern psikoloji ilmi ve NLP çalışmalarına göre kişi karşısındaki birine (ya da birilerine) üçüncü bir şahsı (veya bir olayı) çeşitli sıfat ve tanımlarla anlattırken kullandığı sözcükler, jest ve mimikler dinleyiciler tarafından hakkında söz edilen kişi (ya da olayla) değil, dinleyicilerin bilinçaltlarındaki ANLATAN kişiye ait fotoğrafıyla ilişkilendirilmektedir. O nedenle de NLP destekli iletişim derslerinde 'birinden bahsederken kendinizden bahsedildiğinde mutlu olacağınız sözcükler ve cümle yapıları seçin, çünkü karşınızdaki kişinin bilinçaltı kullandığınız sözcük ve cümle yapılarını sizinle ilişkilendirecektir' der.
(Örnek verecek olursak, birisi hakkında bana anlatacağınız hikayelerde o kişiyi tanımlarken seçtiğiniz sözcükler ve cümle yapıları, benim zihnimde bana bahsettiğiniz kişiyle değil sizinle ilişkilendiriliyor. Ancak bilinçli zihnim bunun farkında olmadığından, bana başkalarıyla ilgili aktardığınız olumsuz tüm ifadeler bilinçaltımda sizinle bağlantılı olarak algılanır ve sizin ve benim anlamlandıramadığım bir şekilde ben bir süre sonra sizden soğuyup uzaklaşırım. Dedikodunun tüm inanç ve kültürlerde zehirli bir davranış olmasının arkasında da bu bilgi vardır.)
Öyleyse tanımlama, bu yönüyle de kişinin kendisini taraf ve telef olmaya yaklaştırmaktadır.
Bu konuyu da iyi anlamak lazım sevgili dostlar...
Selam, sevgi ve saygıyla, Kaplan