Bazen arkadaş ortamında biraz sert tonlara sahip olan şu cümleyi sarf ederim ve her seferinde belli bazı kişilerin ciddi tepkisini çekerim üzerime.
İlginç olan ise, o cümledeki ifadenin benim şahsımla bir ilgisi olmaması, tamamen bilimsel bir hakikati yansıtıyor olmasıdır. Ama söz benim ağzımdan çıkınca meseleyi - her konuda yaptıkları gibi - hemen kişiselleştiriveriyorlar insanlar.
Cümle şöyle:
'Bir kişi küfredebiliyorsa, ağzından hakaret sözcükleri çıkabiliyorsa, o kişi potansiyel olarak her türlü kötülüğe meyillidir, kendisine güvenilemez. Dilini bu şekilde bozuk kullanan insanlar, ait oldukları toplumun geleceğiyle de doğrudan oynamaktadır, farkında değildirler.'
Üzülerek kabul etmek durumunda olduğumuz bir gerçek var ki 'artık bizim toplumumuz eskiye nazaran çok daha rahatça, alenen, kadın erkek fark etmeksizin küfredebilen insanlardan oluşuyor'.
Öyle ki artık küçük-büyük hemen herkes, gerekli-gereksiz, yerli-yersiz küfredebiliyor; hakaretlerin içerikleri yürekleri burkacak ve dehşet uyandıracak derecede çirkinleşebiliyor.
Dahası bu tür sözleri bir ilk okul servisindeki hanım hanımcık görünen bir kızımızdan duyabildiğimiz gibi, artık emeklilik yaşını çoktan geçirmiş teyze ya da amcalarımızdan bile duyuyor, utancımızdan kıpkırmızı kesilebiliyoruz.
Ha, şimdi izninizle aklı az önceki 'bilimsel' sözcüğüne takılan küfürbaz ve olumsuzluğa kendilerini kiralamış zihinlere bir çift sözüm olacak. Onlar yazanları okusalarda, akılları yazımızın başında kendilerine karşı yapılan suçlamada kaldı çünkü:
‘Siz, sayın ve sevgili hanımefendi ve beyefendiler, lütfen hemen kendinizin küfürlü ağızlarınızı gereksiz arayışlarla yıkama çabalarına girmeyin; bunun yerine birazcık vakit ayırın ve dilbilim, NLP, hipnotik iletişim kalıplarıyla insan psikolojisinin ve nöro-linguistik ilmi arasındaki ilişkiyle alakalı birkaç güncel makale okuyun. Hatta imkan varsa konuyla ilgili gerçek bir uzmanı ziyaret edin. Belki kanayan yaranıza parmak basan birilerine öfkelenmek ve kendinizi haklı çıkarmak için hakikatleri reddetmek yerine, olgunluk gösterip temizlenme gayretine yönelebilirsiniz. Şu kesin ki huzur ve mutluluk ancak o zaman size de uğrayacaktır.'
Biz konumuza geri dönelim, müsadenizle.
Dil neden mi çok önemlidir dostlar?
Önemlidir, çünkü dil insanın iç dünyasında ne var ne yoksa onu dışarı yansıtan en temel iletişim araçlarımızdan birisidir.
Derler ya ‘içeride ne varsa dışarıya o çıkar’.
İçinde güzellikler olan bir kişinin hem bakışları hem beden dili hem de dili güzellikleri yansıtacaktır.
Sözcüklerde olumsuzluklar ve küfür olsun ama ‘ben içi düzgün biriyim’ diye gezinip durun ortalıkta. Buna kimse inanmaz dostlar...
Bu konuda en temel eğitimleri bile almış olsanız, kişinin konuşurken yaptığı sözcük seçimi, sergilediği jest ve mimikleri, sesinin tonu ve sözcüklerin tabii vurgularına ek olarak yapılan duygusal ve düşünce etkili vurgu tonlamaları işin içine dahil edildiğinde dilin ne kadar önemli bir gösterge olduğunu görebilirsiniz.
'Ne yapalım insanız, öfkeleniyoruz; bazen de dilimiz sürçüyor; aslında söylemek istemediklerimizi söyleyiveriyoruz o ruh haliyle' diyenler sıkı durun, çünkü psikoloji ilminin önemli isimlerinden Sigmung Freud bu konuda şöyle diyor:
"Dil sürçmesi yoktur, niyet sürçmesi vardır."
Freud'a göre sözcük seçimlerimiz ve konuşurken yaptığımız hatalar bizim normal durumlarda sakladığımız hakiki düşüncelerimizi ele verebiliyor.
Bu konuyu da bu şekilde geçtikten sonra sizinle büyük Çinli düşünür Konfüçyüs'ün bir kıssasını paylaşmak istiyorum:
Konfüçyüs'e sorarlar:
'Size bir memleketi yönetme görevi verilseydi, yapacağınız ilk icraatınız ne olurdu?'
Büyük düşünür şöyle cevap verir:
'Hiç şüphesiz işe o memlekette yaşayan halkın dillerini incelemekle başlardım.'
Bu cevabı duyanlar şaşkınlıkla dinlerken üstat devam eder sözlerine:
‘Bir milletin kullandığı dil kusurlu olduğunda o toplumun insanları duygu ve düşüncelerini iyi anlatamazlar. Eğer duygu-düşünceler iyi anlatılamazsa yapılması gereken işler doğru şekilde yapılamazlar. İşler gereği gibi yapılamazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa o toplumdaki adalet sistemi de bozulur ve insanlar yanlış yollara saparlar. Adalet bozulursa halk şaşkınlığa ve korkuya kapılır ve o toplumda kaos hakim olur. İşte bu yüzden bir toplum için hiç bir şey dil kadar önemli değildir.'
Bir milleti esaret altına almak ve yozlaştırmak isterseniz, o milletin dilini bozun. Göreceksiniz kültürü, tarihi ve geleceği de çorap söküğü gibi birbiri ardına bozulacaktır.
Bunun ne kadar hakikate dair bir tespit olduğunu on yıla yakın yaşadığım ve akademik çalışmalar yaptığım topraklarda birinci dereceden gözlemledim maalesef...
'Ne var canım iki tane olumsuz sözcük kullanmıyorsam; taş değilim ki, ben de insanım’ gibi klişelerle konuşanlar, sonra kendi çocukları aynı sözcükleri söylediklerinde ‘nereden öğreniyorsun sen böyle sözleri’ diye çıkışan ve suçu okuldaki ya da mahalledeki ahlaksız arkadaşlara atan ve bunu yaparken de çok komik duruma düşen insanlardır, sizleri temin ederim.
Neyse dostlar, sözün kısası ‘dil bizim en kıymetli hazinelerimizden ve gelecek nesillere miras olarak bırakacağımız çok sayıda değeri sadece onun aracılığıyla aktarabilme şansımız var’.
Onu bozar ve yozlaştırırsak bu toplumun sonunu hayal bile edemeyeceğimizi hepimiz gayet iyi biliyoruz...
Küfür ve kaba konuşmanın arkasındaki psikolojiyi hiç incelemiyoruz daha, düşünün onu yapsak kim bilir neler çıkacak ortaya...
Dilimize sahip çıkalım!!! Her anlamda hem de...
Sevgi ve saygıyla, Kaplan