Savaşçı olmak bir asker olmak anlamına gelmez, o zihnin bir niteliğidir.
Bir iş insanı ve bir savaşçı olabilirsin ya da bir savaşçı ve bir iş insanı olabilirsin.
'İş insanı' zihnin sürekli pazarlık eden, daha az vermek ve daha çok almak isteyen bir niteliği demektir.
'İş insanı' derken demek istediğim budur:
‘Daha az vermeye ve daha çok elde etmeye, her zaman pazarlık etmeye, her zaman kar etmeyi düşünmeye çalışmak’.
Savaşçılık zihnin bir niteliğidir. Pazarlıkçının değil kumarbazın niteliğidir, her şeyi şu ya da bu şekilde riske edebilen, uzlaşmayan bir zihin niteliğidir. Eğer bir iş insanı aydınlanma hakkında düşünürse o onu pek çok diğer mal ya da ürün gibi bir ürün olarak düşünür. Onun bir listesi vardır: ‘O bir saray yapmak zorundadır; şunu ve bunu satın almak zorundadır ve sonunda aydınlanmayı da satın almak zorundadır’. Ancak aydınlanma neredeyse her zaman en sonuncu sıradadır. Her şey gerçekleştiğinde o zaman yapılacak başka hiçbir şey kalmadığında, o zaman. Ve bu aydınlanma da satın alınmalıdır çünkü o sadece paradan anlar.
Bir gün Mahavira’ya çok zengin bir adam gelmişti. O gerçekten çok zengindi; her şeyi satın alabilirdi, krallıkları bile. Krallar bile ondan ödünç para alırdı. Mahavira’ya geldi ve:
'Meditasyon hakkında çok fazla şey duymaktayım ve senin burada olduğun süre zarfında sen insanlarda büyük bir heyecan yarattın; herkes meditasyon hakkında konuşuyor. Meditasyon nedir? Bunun maliyeti nedir ve onu satın alabilir miyim?' diye sordu.
Mahavira bir an çekindi, bunun üzerine adam, 'Parası için endişelenmene gerek yok. Sen sadece söyle ve ben ödeyeceğim. Bu konuda hiçbir sorun yok,' dedi.
Bu adama ne demeli? Mahavira ona ne söyleyeceğini bilemedi. Sonunda, 'Git… Yaşadığın şehirde çok yoksul bir adam var; belki de o meditasyonunu satabilir. O yoksul kişi, onu elde etmişti ve o, o kadar yoksul ki belki onu satmaya razı olabilir,' dedi.
Adam Mahavira’ya teşekkür etti ve hemen yoksul adama gitti ve kapısını çaldı. 'Meditasyon için kaç para istiyorsun? Meditasyonunu satın almak istiyorum,' dedi.
Adam kahkaha atmaya başladı. 'Beni satın alabilirsin, bunda sorun yok. Fakat meditasyonumu sana nasıl vereyim? O varlığımın bir niteliğidir, o bir mal değildir.'
Bir iş insanı her zaman bu şekilde düşünür. Onlar bir şey satın almak için bağışta bulunur, onlar bir şey satın almak için ibadethaneler yaratır. Bir şey verirler fakat onların vermesi asla gerçek bir vermek değildir; o her zaman sonrasında bir şey elde etmek içindir, bir yatırımdır. Sana bir savaşçı ol dediğimde, bir kumarbaz demek istiyorum, her şeyi riske at.
O zaman aydınlanma bir mal değil ölüm-kalım meselesi haline gelir.
Ve sen onun için her şeyi çöpe atmaya hazırsındır. Ve sen kârı aklına bile getirmiyorsun. İnsanlar bana gelir ve “Meditasyondan ne elde edeceğiz? Onun amacı nedir? Ondan elde edeceğim kâr nedir? Eğer meditasyona bir saat ayırırsam ne elde edeceğim.”
Onların tüm hayatı iktisat üzerinedir.
Oysa bir savaşçı kazanımların peşinde değildir;
Bir savaşçı bir zirvenin peşindedir, bir deneyim zirvesinin.
Bir savaşçı savaştığında ne elde eder?
Senin askerlerin artık savaşçı değildir, onlar sadece köledir.
Bu dünyada artık savaşçılar yoktur, çünkü her şey teknoloji tarafından yapılıyor.
Sen Hiroşima’ya bir bomba atarsın; bombayı atan bir savaşçı değildir. Herhangi bir çocuk bunu yapabilir, herhangi bir deli bunu yapabilir. Aslında sadece bir deli bunu yapabilir. Hiroşima’ya bir bomba atmak bir savaşçı ya da dövüşçü olmak değildir.
Artık savaş geçmişteki gibi değildir; artık herhangi birisi onu yapabilir.
Ve er ya da geç sadece mekanik araçlar onu yapacak. Pilotsuz bir uçak onu yapabilir. Ve uçak bir savaşçı değildir.
Nitelik kaybolmuştur.
Savaşçı düşmanla karşılaşıyordu, yüz yüzeydi.
Sadece bir düşün. İki insan kılıcını çekmiş birbiri ile karşı karşıya geliyor:
‘Ellerinde kılıç olan iki insan düşünebilir mi?’
Eğer düşünürlerse kaybedecekler.
Düşünce durur; kılıçlar çekildiğinde düşünce durur.
Plan yapamazlar çünkü eğer plan yaparlarsa o an diğeri darbeyi indirecektir.
Onlar kendiliğinden hareket eder, onlar ‘zihinsiz’ hale gelir.
Tehlike o kadar çoktur, ölüm olasılığı o kadar yakındır ki zihnin işlemesine izin verilemez.
Zihnin zamana ihtiyacı vardır;
‘Acil durumlarda zihne izin verilemez.’
Sandalyende otururken düşünebilirsin fakat bir düşmanla yüzleşirken düşünemezsin.
Sokaktan, karanlık bir sokaktan geçerken ansızın bir yılan görürsün, tehlikeli bir yılan orada duruyordur, ne yapacaksın?
Düşünmeye mi başlayacaksın? Hayır, zıplayacaksın. Ve bu zıplama zihninden gelmeyecektir, çünkü zihnin zamana ihtiyacı vardır ve yılanların hiç zamanı yoktur; onların hiç zihni yoktur. Yılan seni sokacaktır.
Bu yüzden zihne izin verilemez. Bir yılanla karşılaştığında zıplarsın ve bu zıplama varlığından gelir; o düşüncelerden önce gelir. Önce zıplarsın ve sonra düşünürsün.
Savaşçının niteliği derken demek istediğim budur:
'Düşünce olmadan eylem, zihin olmadan eylem; tam eylem'.
Savaşa gitmeden bir savaşçı olabilirsin,
Savaşçı olmak için bir savaşa gitmeye gerek yoktur.
Tüm yaşam bir aciliyettir ve her tarafta düşmanlar ve yılanlar vardır. Ve yırtıcı hayvanlar sana saldırmaya hazırdır.
Tüm yaşam bir savaştır.
Eğer sen tetikteysen tüm yaşamın bir savaş olduğunu ve her an ölebileceğini göreceksin.
Bu nedenle aciliyet süreklidir.
Uyanık ol, sanki düşmanların arasında dolaşıyormuşsun gibi bir savaşçı ol. Her an herhangi bir yerden ölüm üzerine atlayabilir; zihne izin vermekle uğraşmaktan vazgeç. Sadece ol ve izle. Yorumlamadan, yargılamadan, beklentiye girmeden. Ol ve izle.
Ve bir kumarbaz ol: 'Sadece kumarbazlar böyle atlayabilir'.
Atlayış o kadar çoktur ki kâr etmeyi düşünenler bu atlayışı yapamazlar.
O bir risktir, en büyük risktir; kaybedebilirsin ve hiçbir şey elde edemeyebilirsin.
Bana geldiğinde her şeyi kaybedebilirsin ve hiçbir şey elde edemeyebilirsin.
İsa’nın bir deyişini tekrar edeceğim:
'Kim ki hayata tutunmaya çalışır, kim ki onu korumaya çalışır, onu kaybedecektir ve kim ki onu kaybetmeye hazırdır, o onu koruyacaktır.'
Bu bir kumarbazın dilidir: 'Onu kaybet, onu korumanın tek yolu budur. Öl: Ölümsüz hayata, sonsuza dek sürecek hayata ulaşmanın yolu budur'.
Bir iş insanı dediğimde hesapçı, kurnaz bir zihin diyorum.
Bir çocuk asla bir iş insanı değildir ve iş insanı olmayan yaşlı bir insan bulmak çok zordur.
Her çocuk bir savaşçıdır ve her yaşlı insan bir iş insanıdır.
Her savaşçının bir iş insanına dönüşmesi uzun bir hikayedir:
'Bütün toplum, eğitim, kültür, koşullanma seni giderek daha çok ve daha çok korku dolu, korkak yapar'.
Risk alamazsın ve güzel olan her şey risklidir.
Aşk bir risktir, yaşam bir risktir, Tanrı bir risktir.
Tanrı en büyük risktir. Ve ona matematikle ulaşamayacaksın; sadece en büyük risk aracılığıyla, her şeyi ortaya koyarak ulaşabilirsin. Ve sen bilinmeyeni bilmiyorsun; bilineni riske ediyorsun. Ve bilinmeyeni bilmiyorsun.
İş insanı zihni, 'Ne yapıyorsun; sahip olduğun şeyi var olup olmadığını bilmediğin bir şey için kaybediyorsun. Elindekini koru ve bilinmeyeni isteme,' der.
Savaşçı zihni, 'Bilinen zaten biliniyor, artık onda hiçbir şey yok; o artık bir yük oluyor ve onu taşımak anlamsız. Bilinmeyen artık bilinmeli ve bilineni bilinmeyen için riske atmam gerekiyor,' der.
Ve sen risk, bütünüyle risk alabilirsen hiçbir şeyi korumazsan, kendine hile yapmazsan, hiçbir şeyi saklamazsan, birden bilinmeyen seni sarmalar. Ve o geldiğinde, onun sadece bilinmeyen değil, bilinemeyecek olan olduğunu da fark edeceksin. O bilinenin karşısında değildir, o bilinenin ötesindedir. Bu karanlığın içine girmek, bu keşfedilmemiş yerlere hiçbir harita olmadan ve hiçbir patika olmadan girmek, sonsuz olana tek başına girmek için savaşçının niteliğine ihtiyaç vardır.
Pek çoğumuzda hala ondan biraz kalmıştır, çünkü hepiniz bir zamanlar çocuktunuz; hepiniz savaşçıydınız, hepiniz bilinmeyeni hayal ederdiniz. Çocuk saklanmıştır ama o yok edilemez, o oradadır, o hala varlığının içinde kendi köşesine sahiptir. Onun işlemesine izin ver; çocuksu ol ve göreceksin bunu yapabildiğinde yeniden savaşçı olacaksın.
Söylemek istediğim budur. Ve bir dükkan işlettiğin ve bir iş insanı olduğun için sıkıntıya grime, canını sıkma; herhangi bir yerde bir savaşçı olabilirsin.
Risk almak zihnin çocuksu bir niteliğidir:
'Güvenli olanın ötesine geçebilmek ve güvenebilmektir'.
En büyük savaşçının savaşla hiçbir alakası yoktur. Onun başkalarıyla savaşmakla bir ilgisi yoktur. Onun kendi içinde yapacağı bir şey vardır. Ne kadar zafer getirse de o bir savaş değildir; o bir savaş değildir, o bir çatışma değildir. Fakat kişi bir savaşçı olmalıdır. Çünkü kişi tıpkı bir savaşçı gibi çok tetikte olmalıdır. Kişi son derece dikkatli, son derece meditasyon halinde olmalıdır, çünkü kişi her an, aldığı her nefeste varoluşun içindeki en karanlık kıtaya doğru gidiyor…
Sonunda ışık var… sonsuz ışık… fakat önce kişi ruhun büyük karanlık gecesinin içinden geçmek zorundadır. Her çeşit tuzak vardır o yolculukta; yanlış yola sapmak için tüm olasılıklar ve her türden iç düşmanlar da vardır. Onlar öldürülmek ya da yok edilmek zorunda değildir. Onların dönüştürülmesi, arkadaş haline getirilmesi gerekmektedir. Öfke şefkate dönüştürülmelidir, tutku sevgiye dönüştürülmelidir. Ve bu böyle sürüp gider. Bu yüzden olup biten bir savaş değildir, ama kesinlikle kişinin bir savaşçı olması gerekir. Bu yüzden Japonya’da bütün samuraylık müessesesi, savaşçı dünyası meditasyondan çıkmıştır ve tüm dövüş sanatları iç huzuruna giden yollar haline gelmiştir. Kılıç ustalığı Japonya’daki en çok meditasyon halini yaşatan şey olmuştur.
Kişi her nefesinde son derece tetikte olmalıdır, çünkü bir anlık bilinçsizlik yaşanır ve iş bitebilir. Gerçek bir kılıç ustası, öylesine tetikte olur ki diğer kişi saldırıya geçmeden önce o bunu bilir. Diğerinin zihninden saldırı düşüncesi henüz geçmeden o kendisini hazırlamıştır. O her daim hazırdır. Ve bunu planlamaz. Onun dikkati o kadar derinleşmiştir ki doğal olarak diğerinin düşüncelerini okumaya başlar.
Söylendiğine göre eğer iki gerçek samuray dövüşürse hiçbiri kazanamaz. Dövüş sürebilir fakat kimse kazanamaz. Çünkü her ikisi de diğerinin zihnini okuyacaktır. Ve sen saldırmadan önce diğeri çoktan savunmak için oradadır. Kılıç ustalığı aydınlanmanın en büyük kaynaklarından biri haline gelmiştir. Bu garip gözükür fakat Japonya gerçekten pek çok garip şey yapmıştır. Çay içmekten kılıç ustalığına her şey meditasyona dönüştürülmüştür.
Aslında tüm yaşam meditasyona dönüştürülebilir, çünkü meditasyon basitçe yargılayığ yorumlamadan, anlam yüklemeden daha çok farkında olmak demektir. Bu yüzden içeri doğru git ve daha çok farkında ol. Bir gün zafer senindir. Burası kesin. Sen sadece gereken şeyi yap: ‘Bütünüyle farkında ol’.
Bir seferinde bir Zen samurayı, bir Zen savaşçısı cepheden eve erken dönmüştü. Ve o, hizmetkarını karısı ile sevişirken yakaladı. Bir Zen insanı olarak hizmetkara, 'Endişelenme, sen işini yap, bitir. Ben dışarıda bekliyorum. Eline bir kılıç alıp benimle savaşmak zorunda kalacaksın. Şu an olan şeyde bir sorun yok. Seni dışarıda bekliyorum,' dedi.
Bu zavallı hizmetkar titremeye başladı. O bir kılıcı nasıl tutacağını dahi bilmiyordu ve efendisiyse ünlü bir savaşçıydı. Kafasını tek bir hamlede uçuracaktı. Bu yüzden arka kapıdan kaçarak kendisi de bir savaşçı olan Zen ustasına gitti. Ustaya, 'Başım belada. Tamamıyla benim hatam ama bir kez oldu,' dedi.
Usta, onun hikayesini dinledi ve 'Endişelenecek bir şey yok. Sana nasıl kılıç tutulacağını öğreteceğim ve efendinin büyük bir savaşçı olmasının hiçbir önemi olmadığını sana söylüyorum. Önemli olan tek şey kendiliğinden olmaktır. Ve kendiliğinden olduğunda bu daha iyi olacaktır çünkü görünen o ki o, kendine güveniyor. Bu hizmetkarın hayatta kalması söz konusu değil. Bu nerdeyse bir kedinin fare ile oynaması gibi olacak. Bu nedenle endişelenme. Bütün ol ve ona çok sert vur çünkü bu senin hayatta kalmak için yegane şansındır. Bu nedenle gönülsüz olma. Koşullara bağlı kalma, belki de seni affedeceğini düşünme. O seni asla affetmeyecek. Onla savaşmak zorunda kalacaksın. Onu kışkırttın ve ona meydan okudun. Ancak bir sorun yok: Görebildiğim kadarıyla sen kazanan olacaksın,' dedi.
Hizmetkar buna inanamadı ve Usta 'Şunu anlamalısın ki ben onun da ustasıyım ve onun aldığı eğitime göre davranacağını biliyorum. Kazanacağından mükemmel bir şekilde emin olduğundan kafasında bir koşullanma olmadan duramaz ve senin şartlanmalarının olmaması dışında bir seçeneğin yok. Sadece bütün ol. Nereye vuracağını, nasıl vuracağını bilmiyorsun. O nedenle herhangi bir yere vur, sadece çıldır!' dedi.
Hizmetkar, 'Eğer öyle diyorsanız yapacağım. Aslında hayatta kalmam için hiçbir şansım yok, o yüzden niçin bütün olarak yapmayayım?' dedi.
Zamanın geldiğini gördükten ve kılıcı nasıl tutacağını öğrendikten sonra efendisine meydan okudu, 'Haydi başlayalım.' Samuray buna inanamadı. O hizmetkarın ayaklarına kapanacağını ve ağlayıp gözyaşı dökerek, 'Ne olur beni affedin' diyeceğini zannediyordu. Fakat bunun yerine hizmetkar bir aslan gibi kükredi ve Zen ustasından bir kılıç almıştı. Kılıcı tanıdı ve 'Onu nereden buldun?' dedi.
Hizmetkar, 'Senin ustandan. Artık gel de bu işi bitirelim. Ya ben hayatta kalacağım, ya sen hayatta kalacaksın ama ikimiz de değil,' dedi.
Samuray kalbinde küçük bir titreme hissetti fakat yine de 'Nasıl başarabilir ki? Bu yıllar süren bir eğitim… Ben yıllardır savaşlarda dövüşüyorum ve bu zavallı hizmetkarsa…' diye düşündü. Ama o kılıcını çekmek zorundaydı. Hizmetkar gerçekten delirdi. Nereye ve nasıl saldırdığını bilmeksizin oraya buraya hamle yaptı… Samuray şaşkına dönmüştü çünkü o, dövüşmeyi bilen herhangi bir savaşçı ile savaşabilirdi fakat bu adam hiçbir şey bilmiyordu ve her şeyi yapıp duruyordu! Hizmetkar onu duvara sıkıştırdı ve Samuray ona, 'Lütfen beni affet, beni öldüreceksin. Nasıl dövüşüleceğini bilmiyorsun? Ne yapıyorsun?' diye yalvardı.
Hizmetkar, 'Bunun bir şey yapmakla alakası yok. Bu benim son anım; her şeyi tam olarak, bütün varlığıpmla yapacağım,' dedi.
Hizmetkar kazanmıştı ve savaşçı da Ustaya gitti ve 'Nasıl bir mucize gerçekleştirdin? Beş dakika içinde nasıl büyük bir savaşçı haline geldi ve o öylesine hamleler yapıyordu ki, o kadar aptaldı ki beni öldürebilirdi. O hiçbir şey bilmiyor ama beni öldürebilirdi. Göğsüme kılıcını yaslayıp, beni kendi evimin duvarına sıkıştırdı. Beni affetmesini istemek zorunda kaldım,' dedi.
Usta, 'Bir ders alman gerekiyor: ‘Bütün olmak, hiçbir koşula bağlı olmadan kesin olmak… sonunda zafer ya da mağlubiyet getirdiğinin önemi yoktur. Önemli olan şey, insanın bütün olmasıdır ve bütün insan asla yenilmez. Onun bütünlüğü zaferidir’.'
Çeviri – Uyarlama
Sevgi ve Saygılarımla, Kaplan