"Sadece merkezde kal; izle. Ve sonra da orada olduğunu unut." - Lao Tzu, Tao Te Ching
Yıllarca Lao Tzu'nun bu öğüdünü tuttum ve hayat bana onun ne kadar erdem yüklü bir ifade olduğunu defalarca gösterdi.
Savaşçı hisseder, görür, anlar ve gerekmedikçe eyleme geçmez. Çoğu zaman da bu eylemsizliği sayesinde kazanır savaşları. Çünkü ona söylenmiştir ki:
'Gereksiz ikilem ve kavgalara girmediğin sürece kendinden başka düşman kalmayacaktır etrafta.'
Bırakın düşmanlık eden ruhlar kendi ıstıraplarıyla kavrulsunlar. Onlar bağırıp çağırırken siz her şeyin tam da ortasında sessiz ve eylemsiz durun...
Gözlemleyin...
Anlayın...
Bağırıp çağıranın kendinizden bir parça olduğunu anladığınızda onların da sesi kesilecek ve artık sizi bir tehdit olarak görmekten vaz geçeceklerdir.
Tabi bütün bunlar sizin gerçekten savaşçı becerileriyle donandığınızda böyle olacaktır. Yani sadece birkaç anlamlı sözü okumak, belki birkaç ders almak veya üç beş kitap ve semineri devirmekle savaşçı ruhuna erişilemeyeceğini anlamak bu yolculuğun esaslarındandır. Yoksa merkezde kalmak ne demek anlamadan kargaşanın ortasında - birilerinin deyimiyle 'sırık gibi’ - durursanız ilk kafası alınacaklardan birisi de siz olursunuz.
'Merkezde kalmak' ve ‘izlemek' öyle muhteşem becerilerdir ki, bazen gerçekten de ortalığı kanın götürdüğü, herkesin kontrolsüzce koşuşturduğu ve korkuyla önüne gelene - kim olduğunu, neden orada olduğunu bile bilmeden - saldırdığı kaos ortamlarında siz merkezde kalmayı başardığınızda kimsenin size dokunmadığını, hatta kelimenin gerçek manasıyla 'kimsenin sizi görmediklerini' fark edeceksiniz.
'Bu nasıl oluyor?' diye soranlarınız olacaktır. Onlara cevabım sadece şu olacak:
’Nasıl ki sağlam ve büyük bir kaya rüzgarla yerinden oynamaz, aynen öyle de erdem sahibi kişi de övgüyle ya da suçlamayla sallanmaz ve yerinden oynamaz.’ - Ch’an Düşüncesi
Bir kişinin gözlem becerisi ne kadar güçlüyse hayata ait temelleri de o derece güçlüdür. Ancak 'gözlem’ sözcüğü bir savaşçı için ilk önce kendi duygu ve düşüncelerini izlemek ve anlamak, sonra ise çevreye dönüp etrafında olup bitenleri izleyip anlamak manasına gelir. Bu manada kişinin 'merkezde eylemsiz bir şekilde kalması’, ‘durup hiç bir şey yapmaması’ manasına gelmeyecektir.
Savaşçı ruhu için kişinin merkezde kalması, 'kendi iç dünyasında, varlığında, yargı ve yorumlardan arınarak sadece mevcut verileri alıp, onlara kendi duygu ve düşüncelerini katmadan tarafsız ve eylemsiz kalabilmesi becerisi' olarak anlaşılmalıdır.
Ustamın sık sık hakkında konuştuğu savaşçı ruhuyla ilgili sözlerini buna bir başka örnek olarak incelemek faydalı olabilir:
‘Savaş sırasında ve sonrasında sana yapılanları unut. İhaneti unut. Adaletsizlikleri ve hainlikleri unut. Hepsini bir kenara koy, üzerlerine kandil yağı dök ve ateşe ver hepsini. Yanıp kül olsunlar. Al o külleri en yakın su birikintisinde savur gök yüzüne. Böylece onların kötü ve kokuşmuş enerjileri tüm evreni var eden elementlerin şahitliğine ulaşırlar. Sonrasında ise unut olan biteni.
Sadece unut…
O kadar unut ki düşmanların bile buna şaşıp kalsın. Erdem mi korkaklık mı bilemesinler; tercihi de onlara bırak. Çünkü bu ikisinin birbirlerinden gayrı olmadıklarını sen zaten biliyorsun.
O kadar eylemsiz ve tepkisiz ol ki her şeyin merkezindeyken bile düşmanların seni yok sayıp yanından geçip gitsinler.
Fırtınalar sırasında yere sağlam bas, yaşlı kayalar gibi köklerini toprağın içlerine sal. Bırak güçlü sel suları ve fırtınaların şiddetli esintileri üzerindeki pislikleri temizlesin sadece.
'Eylemsizlik eylemlerin en erdemlisidir!'; bunu hatırla ve hayatını bu prensip ışığında yaşa. Göreceksin bir an gelecek o unuttuğun düşmanların senin yanıbaşında, avuçlarının arasında, sağında ve solunda tüm dikkatsizlik ve kibirleriyle, savunmasız bir şekilde gezinecekler. Sadece bir hareketin yetecek onlara hak ettiklerini düşündüğün cezayı vermek için. Ama sen onca zamandır eylemsiz bir şekilde durduğun merkezinde gerçek bir savaşçı olmanın manasını öğrenmiş ve savaşçıların nasıl varlıklar olduklarını anlamış olacağın için hiç birine dokunmayacaksın.
Onca zaman içlerinde hala erdemden nasibini alamayıp eski zavallı hallerinde dolanıp durduklarını gördüğün varlıklar için iyi dileklerini göndereceksin; çünkü acınası hallerini görünce onlara dokunmanın seni de zavallı kılacağını çoktan anlamış olacaksın.
Hani diyor ya ‘… sonra da orada olduğunu unut.’
İşte bunu eylemsizce merkezde kalabilmeyi başardığında iyi anlayacaksın…
Anlayacaksın ki aslen kendi varlığını hatırladığında kavga gürültünün ve kargaşanın içerisindeki kendini, o düşman görünümlü diğer varlık yansımalarınla birlikte unutacaksın.
Kendini önemseme hastalığından kurtulunca da merkzedeki yerini sağlamlaştıracak, orada olduğunu unuttuğun gibi 'kendini önemseme hastalığının eserleri olan diğer bazı sorunlarını' da unutacaksın.
Bir kez daha hatırlayalım Lao Tzu’nun muhteşem sözlerini:
"Sadece merkezde kal; izle. Ve sonra da orada olduğunu unut."
- Sevgi ve saygıyla, Kaplan