Ruh Yalan Söylemez
Yüzün kendine özgü bir dili vardır. Yüzdeki işaretleri anlamayı öğrendiğimizde, hemen hemen herkesin kişiliğine, içsel duygularına ve hatta sağlığına dair bilgilere erişim kazanmış oluruz.
Doğduğumuzdan beri başkalarının yüzlerini inceliyor ve gördüğümüz ifadeleri yorumlamaya çalışıyoruz. Bunu en temel ve ilkel ihtiyacımızı yani GÜVENLİĞİ sağlamak için yapıyoruz.
Konu güvenliğimiz olduğu için de bu konuda oldukça güçlü bir donanıma sahibiz. Öyle ya 'hayatta kalmak güdüsü' diğer tüm ihtiyaçlarımızın üzerinde. Ancak zaman geçtikçe (korku, kaygı, ihtiyaçlar, sosyal kabul, beklentiler ve arzularımızın bulandırdığı zihnimiz nedeniyle) algıladıklarımıza tam olarak güvenmediğimiz için yüze yansıyan bu duygu göstergelerini alma ve işleme konusunda olmamız gerektiği kadar iyi olamıyoruz.
Yüz ifadelerinden alınan bilgi aslında kelimelerden veya jestlerden çok daha özeldir ve net bir şekilde görülebilir. Ancak duyguların en doğru değerlendirmesi, yüzün fiziksel detaylarından değil kadim Asya'da 'şen' sözcüğüyle tanımlanan 'göz ışığındaki' değişiklikleri okumaktan gelir.
Şen, bir anlamda gözlerden dışarı yayılan ruhumuzu temsil eder. An be an değişen, içeriden parlayan ışığımızın kalitesidir.
Şen, farklı ruh halleri ve hislerle değişir. Beden dili kontrol edilebilir veya manipüle edilebilir ve yüz, hissedilmeyen ifadeleri sergilemeye zorlanabilir, ancak şen asla yalan söylemez. Bu, gönüllü kontrol altında olmayan otonom sinir sisteminin bir yansımasıdır.
Şen'deki değişiklikleri okumayı öğrendiğinizde, yaşayan bir yalan makinesine dönüşürsünüz.
Daha önceki birçok sosyal medya paylaşımımda da belirttiğim gibi gerçek bir yalan makinesine (poligrafa) 'galvanik deri tepkisi ölçer' denir. Bu cihaz, parmak uçlarına yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla terleme miktarı gibi sinir sistemi veya vücut süreçlerindeki aktivitedeki değişiklikleri tespit ederek çalışır. Bu elektrotlar, değişiklikleri grafikleyen bir makinedeki aktivite hızını izler. Ancak, insan vücudu başka bir kişiden duygusal bilgi alma konusunda bir makineden çok daha iyidir. Genellikle duyguları zihinsel olarak işlemek zorunda kalmadan hisseder ve (o ana ait güvenlik filtremizin bize sunduğu en iyi seçeneklere göre) tepki veririz.
Kadim Asya'da uzmanlar beş temel duyguya odaklanmıştı: korku, öfke, sevinç, endişe ve keder.
Her duygu şen aracılığıyla farklı şekilde ortaya çıkar. Şen'deki değişiklikleri izleyerek diğer insanların hislerini ve duygularını okumayı öğrenmek, kişilerarası iletişimde paha biçilmez bir araçtır. Anlayış ve empati oluşturur. Goleman'ın Duygusal Zeka kitabında belirttiği gibi, 'Duyguları sözel olmayan ipuçlarından okuyabilmenin faydaları arasında duygusal olarak daha iyi uyum sağlamak, daha popüler olmak, daha dışa dönük olmak ve -belki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde- daha hassas olmak yer alır.' Başka bir deyişle, yüze yansıyan ifadeleri okumayı öğrenmek, bize çok yüksek bir duygusal zeka (EQ) düzeyi kazandırır.
Yalanı tespit etme yeteneği, kişilerarası iletişimdeki en kullanışlı araçlardan biridir, ancak çoğu insan bu konuda pek iyi değildir. Dr. Ekman, 'Telling Lies: Clues to Deceit in the Marketplace, Marriage and Politics' adlı kitabında, insanların büyük çoğunluğunun aldatılıp aldatılmadıklarını anlayamadığını ve Gizli Servis çalışanlarının iş tanımları gereği çok dikkatli oldukları ve sürekli güvenlik temelli eğitimler ışığında insanları izledikleri için yalanları tespit etmede çok daha iyi olduklarını söylüyor. (Ekman'a göre bu kişiler yalan yakalamada yaklaşık %75 oranında isabet oranına sahipler.)
Virginia Üniversitesi'nden psikolog Bella DePaula, insanların yabancılara %77, tanıdıklara %48 ve iyi arkadaşlarına %28 oranında yalan söylediğini bulduğunu söylüyor.
Çoğu insan daha zeki veya daha nazik görünmek veya bir şekilde kendilerine iltifat etmek veya başkalarını korumak için yalan söyler. Yalanları biraz daha iyi tespit edebilmek faydalı olmaz mıydı? Şen'deki ufak değişiklikleri farketmeyi ve okumayı öğrenmek bize bu konuda yardımcı olabilir. Yalan söylemek, kalbi kapatıp sertleştirerek şen'i bozar. İfade edilebilecek duygu miktarını sınırlar ve düz bir etki yaratır. Ve bütün bunlar yüzün ifadesini hatta yansıyan cilt rengibi bile olumsuz yönde değiştirir.
Carl Jung, 'Duygular bulaşıcıdır' der. Bu sonucu, Hawaii Üniversitesi'nden Dr. Elaine Hatfield'ın güncel çalışmaları da destekliyor. Hatfield, duyguları sosyal virüslere benzetiyor ve bazı insanların bunları iletme konusunda doğal bir yeteneğe sahip olduğunu, diğer insanların ise bunları alma olasılığının daha yüksek olduğunu söylüyor.
Ruh halleri milisaniyeler içinde, hatta bilinçsizce iletilir ve bize geri döner.
Diğer birçok çalışma, göz bebeklerinin olumlu uyaranlara veya insanların ilgisini çeken şeylere yanıt olarak genişlediğini ve diğer insanların bu genişlemeye çekildiğini gösteriyor. Göz bebekleri ne kadar genişlerse, şen o kadar fazla görünebilir. Aslında göz bebeklerinin genişlediğini veya daraldığını anlamaktansa göz bebeklerinin daha parlak veya daha sönük olduğunu görmek daha kolaydır. Bazı insanların doğal olarak daha büyük göz bebekleri ve daha parlak şen'leri vardır, ancak herkes başkalarını çekmek için şen'i doğal olarak veya kasıtlı olarak kullanmayı öğrenebilir. Bu titreşimli ifadeye kadim Asya'da, şeftaliyi cinsel çekiciliği ve ölümsüzlüğü temsil ettiğine inandıkları için 'Şeftali Şansı' denirmiş.
Şeftali Şansı, karizma, doğal bir çekicilik (veya çoğu zaman cinsel çekicilik) ya da 'gözlerininden yayılan parıltı' olarak da adlandırılabilen büyülü bir yayılımdır. Bu, bilinçli veya bilinçsiz olarak başkalarını çekmek için dışarıya yönlendirilen kişisel ve yoğun bir ateş (elementi) enerjisi biçimidir.
Herkesin biraz Şeftali Şansı cazibesi vardır ve birkaç farklı türü vardır (5 elemente göre tanımlanır). İnsanlar sadece bir tür Şeftali Şansına sahip olabilir veya beş türün hepsine sahip olabilir ve bunları yansıtabilirler.
Şeftali Şansı, sahne sanatları, siyaset ve dini oluşumlar gibi alanlardaki insanlar için gerekli bir niteliktir. Kesinlikle günlük dünyada bir eş bulmak veya bir ürün satmak için de faydalıdır. Bu özellik, doğuştan gelen ve daha sonradan da geliştirilebilen bir şeydir. (Hangi Şeftali Şansı türüne en çok ilgi duyduğunuzu ve hangisini yansıttığınızı bazı element çalışmalarıyla öğrenebilirsiniz.)
Yüz Analizi ve Sağlık
Sağlık hakkında ipuçları için yüzü okuma yeteneği yüz teşhisidir ve dünyanın birçok medeniyetinde olduğu gibi kadim Asya'da da binlerce yıldır uygulanmaktadır. Vücuttaki patolojik durumlar, her organa karşılık gelen yüzün özel bölgelerinde görülebilir. Bu, biyolojik bir tabloyu okumaya benzer. Yüzden teşhis koymak, herhangi bir organın enerjisinin aşırı veya yetersiz kullanımını değerlendirmeyi içerir. Bu güç ve zayıflık durumları, uzmanlar tarafından her organa karşılık gelen yüz hatlarında açıkça görülebilir. Bölgenin rengi ve belirli işaretler, vücudun işlevi hakkında değerli ipuçları verir. Kadim Asyalılar aslında hastalıkları teşhis edip hastalık tedavi etmezlerdi; bunun yerine semptomları tedavi ederlerdi. Bir anlamda koruyucu hekimlik yaparlardı. Sıtma hastası iki kişinin özel ihtiyaçlarına göre farklı tedavilere ihtiyaç duyacağına inanırlardı. Bu nedenle, aşırı veya eksik, iltihaplanma, toksisite, durgunluk, soğukluk, nem veya sıcaklık semptomlarını teşhis etmek için yüze bakarlardı. (Çeşitli vesilelerle Ustamın gripli ya da kanserli hastalara çok benzer bütüncül yaklaşımlarla aynı reçeteleri önerdiğini ya da iki gripli hastanın her birine farklı süreçler takip ettiğinden bahsetmiştim.)
Farklı semptomlar ve sendromlarla ilişkili beş elementli kişilik tipleri de yüzde görülebilir; bir hastalık durumuna katkıda bulunan psikolojik ve duygusal sorunlar da görülebilir.
Yüz, geleneksel tıp uzmanları için, sadece sağlık hakkında deşifre edilmeyi bekleyen çok sayıda ipucunu ortaya koyar.
Ölümün önde gelen nedenleri olan hastalıkların çoğunun, hastalık ölümcül hale gelmeden çok önce yüzde görülen belirtileri olduğu inancı kadim Asya'da çok yaygındır. Uzmanlar geçmişte birine bakıp o kişinin belirli bir hastalığı olduğunu tespit etmeyi öğrenirlerdi, ancak yatkınlıkları ve olası sonuçları görmeyi de öğrenmeleri önemliydi. Bunların hepsi birinin hastalığının seyrini değiştirmek veya sağlığını iyileştirmek için kullanılabilirdi.
Kadim Asya düşüncesine göre 'her sendrom, sakatlık ve hastalıkta armağanlar ve dersler vardır'.
Bazen hasta olmak önemlidir. Eskilere ait harika bir söz vardır:
'Sizi öldürmeyen her hastalığı kutsayın.'
Geçmişin erdemli hekimleri hastalığın bizi öldürmediği sürece, o noktadan itibaren bize doğru yolu öğrettiğine, düzelttiğine ve böylece kendimizi gittiğimiz tehlikeli yönden uzaklaştırabileceğimize inanıyorlardı.
Yüz analizi ve teşhisi, vücudunuzun işlevinin biyolojik planının yüzümüze kod olarak nasıl yazıldığını ve bizim de sırayla bu kodu çözebileceğimizi gösterir.
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan