Savaş sanatları düşünce sisteminde, aynı tasavvufta olduğu gibi, varsayımlarla yaşayan, duygu, düşünce ve davranışlarını bu türden sağlıksız temellere dayandıran kişiler için 'ham' derler.
‘Pişmek ise niyet ve cesaret ister’ diyerek devam ederler.
Bu iki özellik de herkeste olmayabilir.
Fakat şöyle bir bakıyorsunuz tüm olumsuz tutum, tavır ve davranışlarına rağmen
‘herkes erdemli, herkes farkındalıklı ve herkes 'gerekli kişisel temizliği yapmadan',
oldukları halleriyle muhteşem bir hayat sürmek istiyor’.
İstemeleri de gayet doğal.
İnsan mutlu olmak istiyor tabi ki…
Fakat mutlu olmanın yolu, orada burada aslen para kazanmak niyetiyle planlanan buluşmalarda anlatılan karmaşık ritüeller ve uygulamalardan çok ama çok uzakta...
Çünkü bu yol, kişinin kendisinden geçtiği halde dikkatler hep sertifikalara, kağıda küreğe, unvanlara, elde edilecek maddi kazançlara, yani uzaklara, dışarılara çekilip orada tutulmaya çalışılıyor.
Oysa 'her şey', sevgili Cem Yılmaz’ın şovunda da dediği gibi ‘içimizde’. 🙂
...
Bahsedilen mutlu ve huzurlu hayat türüne ait titreşim frekansına ulaşmış olduğuna inananlar var. Hatta doğrudan 'ben farkındalıklıyım, ben aydınlandım vs' diyebiliyor insanlar... Ancak bütün o iddialı açıklamalara rağmen bir türlü 'mutlu olamıyorlar’. Yola çıkmadıkları sürece de olamayacaklar. Menü okuyarak doyulamayacağı gibi sadece okuyup konuşarak da farkındalıklı yaşam sahası oluşturmak mümkün değil sevgili dostlar.
Yaşamak gerekiyor…
Hissetmek, anlamak ve öğrenmeye devam etmek gerekiyor…
Kendi kimliğimizi, varlığımızı tanımaya, bu tanıma sürecinde öğrenmeye, öğrendiklerimizi ise her zaman küçük büyük demeden hayatımızın en küçük kılcalına bile yansıtmaya ihtiyacımız var…
…
Farkındalıklı ve aydınlanmış olmak iddiasına sahip insanlar anlamsız bir şekilde hala ‘dünyaya, para pula, makamlara, lükse, bedenlerine ve daha birçok çeldiriciye’ adeta tapınıyorlar ve asabi, gergin, kaygılı, hatta korkak bir yaşam sürüyorlar.
Bu durumda tuhaf olan, normal olmayan bir şeyler var, değil mi?
Kişi hem 'erdemli hem mutsuz' nasıl olur ki?
Ya da 'hem farkındalıklı hem huzursuz'?
Veya her zaman dediğimiz gibi kişi nasıl 'hem imanlı hem de korkak' olabilir ki?!
Azaltın dedikçe çoğaltma, biriktirme hastalıklarıyla hayatlarını tahammülsüz hale sokan kişiler nasıl olacak da huzura erecek?!
Ermekle de kalmayıp başkalarına huzur vaat edecekler?!
…
'Hiç'likten bahsedip 'yok'luktan korkmak,
'Biz' okurken 'birey' olmak,
'Uyanmak' deyip 'derin uykuya dalmak'...
Bunların hepsi ciddi yanılsamalar.
Niyetsiz her muhteşem eylem sözü yakıtsız son model araba gibi,
Kimseyi hiç bir yere götüremez…
Selam, sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan