Bir insanın ‘dini inancı, siyasi görüşü, düşünce yapısı, memleketi, soy adı, parası-pulu ya da ait olduğu dini, siyasi, ekonomik ya da sosyal bir grup’, onun özgeçmişi, vitrin malzemesi veya referansı olamaz, olmamalıdır.
Bir insanın en temel referansı, yukarıdaki tüm detayları anlamlı kılacak olan ‘ahlakıdır’.
İnsanı iyi ve kıymetli yapan ‘adalet algısı, dürüstlüğü, katkı payı, saygısı, nezaketi ve içtenliğidir’.
Bunlar varsa inanç da, diğer görüş, düşünce ve davranışlar da sağlıklı ve ‘kavramlar ve zamanlar ötesi’ bir filtre olarak kişiyi kimliklendirecektir.
Çeşitli menfaat beklentileri için vitrine koymak adına ‘sahip olunan ya da öyle olduğu iddiasında bulunulan şey her ne ise’ zehirdir, kirdir, bataklıktır.
Kalbinizi ve zihninizi avuçlarınıza koyup herkesin arasında güvenle dolaşabiliyorsanız ne ala; aksi taktirde ‘bir şeylerin kulu, kölesi ve kontrolündesiniz’ demektir.
Ve kul, köle ya da başka şekilde birilerinin kontrolünde olan insanda ahlak kalmaz.
Bir kişi sadece dini bir vecibeyi yerine getirdiği için daha iyi olmaz, olmadığını gördük;
Birisi yalnızca falan filan makamı meşgul ediyor diye daha iyi olmaz, olamadıklarını gördük, görüyoruz.
Birileri daha çok paraya ya da farklı bağlantılarının ona birtakım planlar adına servis ettiği nüfuzları nedeniyle daha iyi olmazlar, olmamışlardır.
Dünyayı daha iyi bir yer yapmanın ilk ve tek şartı her birimizin daha iyi olmasıdır:
‘Adalet algısı sağlam, dürüst, katkı payı yüksek, saygılı, nezaket sahibi ve içten’ bireyler olursak, öyle de çocuklar yetiştirebiliriz.
Tek yolu bu...
Sevgi ve saygılarımla, Kaplan