Yıllar önce ustamla yaptığımız bir konuşmadan arta kalan birkaç satır:
Bizler kendimizi ne kadar düzgün sanıyorsak, başkaları da kendilerini en az o kadar düzgün görüyor.
Bu gayet doğal, çünkü araştırmalara göre güvenlik ihtiyaçları nedeniyle sürüngen beyinlerinin etkisi altında yaşama eğilimi gösteren insanların sayısı ortalama her on kişiden dokuza işaret ediyor. Geri kalan bir kişi de erdem ya da farkındalık düzeyinde yaşıyorlar. En azından öyle oldukları varsayılıyor.
Durum böyle olunca, dünyanın - yani insanların olumlu yönde dönüşmelerini beklemek bir ütopyadan farksızdır ve anlamsızdır. Kimse dönüşmek niyetinde değil. İnsanların derdi, güvenliklerini muhafaza adına ‘haklı çıkmaktır’.
Madem öyle, birilerini dönüştürme niyeti de gayet ütopik ve anlamsız bir tutum değil midir?
Onun yerine ‘insanların kendilerini güven altında hissedecekleri yaşam ekosistemleri tasarlamak’ öncelikli stratejiler olabilir.
Böyle olunca, insanlar kişisel, sosyal ve mesleki güvenlik alanlarında daha sağlıklı hayatlar sürer ve en minimum düzeyde kaygı oranının doğal yansıması olarak birden bire ‘daha nazik, daha anlayışlı ve paylaşımcı’ olacaklar. Çünkü saldırganlığın altında belli oranlarda kaygı ve/ya korku var ve bu olumsuz duygulardan bağımsız yaşayan zihinler ve kalpler, doğal bir sükunet ve olumlu titreşim alanında yaşamaya başlıyor.
Öyleyse tekrar hatırlayalım:
Nöro Linguistik ön varsayımlardan birinin de ifade ettiği gibi ‘her birey, kendi zihin haritasındaki ince güvenlik hesaplamaları dahilinde her davranışını ‘haklı’ ve kendisi için ‘geçerli’ bir sebebe bağlar’, bu nedenle de herkes, hemen her durumda kendince haklıdır.
Hak ve doğru, maalesef kişilerin ihtiyaçları ve o doğrultuda şekillenen algıları tarafından tanımlanmaktalar.
Böyle olunca da her davranış, faillerince haklı sebeplere dayandırılarak kişisel güvenlikleri teminat altına alınıyor.
Yani, kimseye haksız olduklarını söylemenin anlamı yok sevgili dostlar.
Herkes kendince haklı.
Ve sıradan insan, bu haklılığın devamı için ne gerekiyorsa kurgulayıp uygulayacak bir doğaya sahip.
Durum böyleyken, 'en güzel niyetler, kendi olumlu dönüşümüne odaklananlardır' diyebiliriz sanırım.”
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan