Dervişlik Otuza Kırka

28 Kasım 2016 Pazartesi 1788 0 yorum

“Dervişlik olsaydı tac ile hırka,

Biz dahi alırdık otuza kırka.” 

- Yunus Emre 

 

Çoğu zaman kişilere verilen makamlar ve unvanlar onların gerçek kimliklerinden çok daha öne geçebilir. 

Aynı şekilde sahip olunan bu makamlar ve unvanlar, kişilerin (makam ve unvanlarının dışında gibi görünen) sosyal yaşantılarının diğer alanlarında da kendilerine referans olabilir. 

Bir başka deyişle, sahip olunan unvanlar ve makamlar, insanlara - isimlerini onlardan sıyrıldıklarında - açamayacakları kapıları açarak, bu kişilerin topluluklar önünde ve insanların yüreklerinde saygı ve ilgi görmelerini sağlayabilir. 

Görülen bütün bu saygı ve ilgi, muhatabında bir sorumluluk ve içsel gelişim ihtiyacını tetikleyebilir ve kişi temsil ettiği pozisyon ve ön isimlerin hakkını vermek adına, varıyla yoğuyla çalışır, ilerler, ve geliştikçe de Mevlana’nın deyimiyle 'dolu bir buğday başağı misali eğilir, eğilir, ve giydiği ‘mütevazilik hırkasıyla’ bulunduğu yerin adamı olur'.   

Bu durumun tersi de olabilir ve insanlar sahip olduğu makam ve unvanların kibrine kapılarak, oldukları yerlerden iki adım ileri gitmek bir yana dursun, bulundukları – her an biraz daha derinleşen – çukurlarında perişan olup giderler. 

Krişnamurtinin bu durumu özetler nitelikteki sözleri ne kadar manalıdır:

“İnsanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar. 

İşte o havuzda kokuşur ve o havuzda ölüp giderler.”

Diğer insanlar, makam ve unvan sahiplerinden onlara ait olduğuna inanılan saygın değerleri, özellikleri, tavır ve davranışlarında görebilmeyi beklerler. 

Bu beklentinin karşılanmadığı zamanlarda ise sözü geçen insanlar hakkında çok sayıda eleştiri, ayıplama ve kınamayı bir biri ardına sıralayıverirler. Bunu yaparken de haklı olmanın verdiği cesaret, güç ve ‘cüretle’ hareket ederler. 

Öyle ya, ‘madem saygın bir makam sahibisin ve isminin önünde bazı unvanları taşıyorsun, onların hakkını ver ve öyle yaşa, ya da onlardan sıyır kendini ki gerçek seni görelim’, değil mi?

Bir savaş sanatları deyişi bu konuya şöyle dikkat çekiyor: 

‘Bir sanatta ustalığa erişen kişinin ustalığı 

onun tüm hareketlerine yansır; 

yansımıyorsa o kişi usta değildir.

(Ve çok geçmeden ulaşılan geçici pozisyonlardan aşağı doğru hızlı bir iniş yaşayacaktır.)’

Aynen bu sözde ifade edildiği gibi, kişi eğer sahip olduğuna inanılan bir pozisyon, makam, unvan ve payenin hakkını veremiyorsa – bu uyumsuzluğun rahatsızlığını derinlerde hissediyor ve birçok insana göre sebepsizce – gerginleşiyor, çok geçmeden de gaf üstüne gaflar yapıyor ve ilk önce birlikte çalıştığı iş arkadaşlarına, ardından iletişim içinde olduğu tüm insanlara zulmediyor ve bu tavırlarının neticesinde ‘isminin önündeki unvan ve makamın adamı olmadığı düşüncesiyle’ ciddi eleştirilere maruz kalıp tepkiler alıyor. Belki (mümkünse) bir zaman sonra haketmediğine inanılan bu makam(lar)dan azlediliyor, uzaklaştırılıyor ki üzerindeki makam, unvan ya da paye daha fazla yanlış bir kişi tarafından temsil edilmesin.

Bu konuyu işleyen harika bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:  

“Yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelir ve kanadını bir dervişin kırdığını, ondan şikayetçi olduğunu söyler. Hz. Süleyman dervişi huzuruna çağırtır ve sorar:

- Bu kuş senden şikayetçi derviş efendi. Neden kırdın zavallı kuşun kanadını?

Derviş kendini savunmak için şöyle der:

- Efendim, ben bu kuşu avlamak istemiştim. Kaçmayınca yanına kadar gittim, ama o yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağı düşüncesine kapılıp üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalışınca da kanadı kırıldı.

Bunu duyan Hz. Süleyman kuşa dönerek şöyle der:

- Görünen o ki bu adam da haklı. Söyle bakalım sen niye kaçmadın? Adam sana sinsice yaklaşmamış. Hakkını savunabilir, kaçabilir ve kendini koruyabilirdin. Şimdi bana gelip ‘kolumu kanadımı kırdı’ diye şikayet ediyorsun!

Kuş Hz. Süleyman’ın sözlerinden sonra kendisini şöyle savunur:

- Efendim, ben o adamı derviş kıyafetinde görünce kaçmadım. Avcı olduğunu anlasam hemen kaçar, kendimi korurdum. Dervişlik makamındaki birinden bana zarar gelmez diye düşündüm. Bu insanlar hiçbir canlıyı incitmezler diye bilirdim ve o yüzden ondan kaçmadım.

Hz. Süleyman kuşun savunmasını haklı bulur ve adamın kısas usülüne göre cezalandırılmasına karar verir ve emreder: 

- Kuş iddiasında haklıdır; derhal dervişin kolunu kırın.

Ancak cezayı duyan kuş bu emre itiraz eder ve öne çıkarak şöyle der: 

- Efendim, lütfen böyle bir şey yaptırmayın. Eğer dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapacaktır. Ama siz onun üzerindeki derviş elbisesini çıkartırsanız, benim gibi diğer canlılar bundan sonra onun derviş giysisine ve görünüşüne aldanıp tuzağına düşmez ve mağdur olmazlar.”

- Serinin üçüncü kitabı* 'Sonun Başlangıcı'ndan bir bölüm, Murat Kaplan

 

Selam, sevgi ve saygıyla, Kaplan

 


Yorumlar

  • Henüz yorum yazılmamış. İlk yazan siz olmak ister misiniz?

Yorumunuzu Paylaşın