İçinde bulunduğumuz an içerisinde kendi oluşturduğumuz düşünce, duygu ve eylemlerimiz dışında 'bir sonraki anlarımızı' hazırlayacak - aslında var edecek - hiçbir etkenin olmadığını hayal edelim.
İşte o an içerisinde 'geçmişle ve o zaman dilimiyle ilişkili' - bizim üretip, çeşitli etkenler nedeniyle hala bırakmadığımız düşünce ve duygularımız dışında - artık hiçbir şey yok demektir...
Her geçen an ile birlikte - bu satırları okurken bile - geçmişe düşen mevcut an(lar)ımızda her ne yapıyorsak, şu an için henüz var olmayan ancak her nefesimizle ona yaklaştığımız bir başka zamana ait olan ve henüz olmadığı için onu tanımlayıp beynimize tanıtacak (onu anlamlandıracak) bir isme ihtiyacımız var. Ona gelecek giyoruz. Ve o da bu gerçekliğimizde henüz yok…
Geleceğe ait 'falanca an'ların her birini, deneyimlediğimiz o filanca 'an'larda tasarlıyoruz.
Olmayan zaman dilimleri ile referans ilişkisine sahip bir varlık boyutu deneyimleyen insanlık, tüm yaşamını onlara göre kurgulayıp ürettiği bu referansların esiri olarak yaşıyor gidiyor.
Bu anlamda insan denen varlık, zaman ve mekana hapsedilmiş zihinlerin deneyimlerden ibaret sadece. Abartacak bir tarafımız yok yani dostlar.
Bir varız, bir yok...
Bu bilgi ne işimize mi yarar?
Bunu bilen, geçmişin bir mesken yeri olmadığını ve geleceği de arzu ettiği şekilde inşa edebileceğini de bilir.
Ayrıca bu bilgiyi anlayan kişi, zamanın sadece bizim algı boyutumuzda geçmiş ve gelecek ayrımına sahip olduğunu da anlayacaktır.
İşte bu muhteşem bilgi sayesinde, daha önce de dikkatleri çektiğimiz gibi, insan mevcut anındaki sağlıklı seçimleriyle geçmiş ve geleceği birlikte dönüştürebileceğini de anlar ve bilir.
Harika, değil mi?
Sevgi ve saygılarımla, Kaplan