Bir moldan satırlar:
Yüz okuma, davranış ve karakter analizi uzmanları için zaman ve her detay çok önemlidir.
Bir analiz yaparken bazı durumlarda seri bir şekilde 4-5 veri birleştirilerek sonuca ulaşılabildiği gibi, konunun önemi ve aciliyeti ve sürecin müsade ettiği ölçüde daha önemli kararlara ulaşmak adına süre uzatılabilir, detayları oluşturan çok sayıda veri daha hassas şekilde incelenebilir.
Bazen aylar, hatta yıllar süren analizler yapan uzmanlar, verileri sabır ve özenle tek tek biriktirir...
Ta ki büyük resim tüm çıplaklığıyla ve güçlü kanıtlarla ortaya çıkana kadar.
Bütün bu süreçte yüz detayları ve mikro ifadelerin önemli olduğu gibi, kişinin duruşu, oturuşu, kimlere veya nelere yakın ya da uzak duruyor olduğu, bir oda, konferans ya da toplantı salonunda, seçme şansı varsa bir araçta bile nereye oturduğu, yönünü ne tarafa (ve kime, kimlere çevirdiği - özellikle de kime ya da hangi yöne hiç bakmadığı), birilerinin varlığında veya yokluğunda değişen tavır, tutum ve davranışları, ses tonları, vurgulardaki değişimler (bu noktada telefon görüşmeleri de önemli veri kaynağıdır), özellikle de baskı altında sergiledikleri tavırlar ve sözcük seçimleri, herhangi bir konuda konuşurken birden konu dışı bir hususa dokunulduğundaki tepkileri (özellikle de ağız ve göz çevresi, eller, kollar ve diz ile ayak parmaklarındaki ince ayrıntılara ait ani değişiklikler), birini belli konumlardaki kişilerle tanıştırırkenki beden dili detayları ve o kişiyi tanıtırken kullandıkları sözcük seçimleri ve daha nice detay bizlerin algılarına yakalanırlar ve kişi, olay ve durumlarla ilgili düşünce altyapılarımızı oluşturmamıza yardım ederler.
Yani sevgili dostlar, yüz okuma, davranış ve karakter analizi denen bilim (ve sanat) çoklu veri analizi ve sabrı gerektirir.
O nedenle bizler çok net görür, çok seri şekilde ve varsayımlardan bağımsız tespitlerde bulunur, ama yine de bütün o olup biteni görmezden gelebiliriz.
Duyarız, fakat detayları, satır veya cümle aralarına serpiştirilmiş gizli duygu ve düşünce tohumlarını tespit eder ve yine de duymazdan geliriz.
Çünkü bizim işimiz birilerini bir hata üzerine yakalamaktan çok, onların tutum ve davranışlarında kendimizi görmek, varsa bir olumsuzluk onu kendimizde düzeltmek ve bu sayede daha düzgün ve sağlıklı bir hayatı sürdürülebilir kılmaktır. Bir başka deyişle bizim derdimiz kendimizledir, başkalarıyla değil.
Arada konuyla ilgili şu öğüdü hatırlatıyoruz ya, işte bizim için düstur o:
'Birinde gördüğünüz iyilik ve güzelliği taktir edin, alkışlayın.
Bir başkasında gördüğünüz kötülük ve olumsuzluğu ise kendinizde düzeltin.'
Bu arada şunu da hatırlamakta yarar vardır:
'Onca bencilliği, üslupsuzluğu, arkamızdan çevirilen sayısız kirli işi, dedikoduyu ya da kurguyu fark ettiğimiz ve defaatle farklı yer, zaman ve durumlarda sağlamalarını yaptığımız halde birilerinin yüzüne bir şey söylemiyorsak, bu nazik tavrımız onların kumaşlarının kalitesini bilmediğimizden değil, kendimize ve insana duyduğumuz saygıdandır'.
Bir boz-yap misali çalışır bu alanda eğitilmiş insanların zihinleri.
Sabırlıdırlar yani bu insanlar.
Ve hepsinden önemlisi, kendilerini tanıma yolculuğunda geçip giden ömürlerinin birkaç nefesin ard arda alın(a)mamasıyla biteceğinin farkındalığındadırlar ve ölüme her daim hazırdırlar bu insanlar.
Ölüm yanıbaşımızda,
Ölüm birkaç nefes ötemizde,
Ve o randevu geldiğinde şunu hatırlamaya bile vaktiniz olmayacak:
'Makamlarınız da, paranız pulunuz da,
O çok büyük tanıdıklarınız da boş,
Bomboş ve çaresiz kalacaklar.'
İşte insan davranışları üzerine çalışan insanların sükuneti bundandır.
Büyük resme, hem de en büyük resme duyulan saygıdandır sabırları, samimiyetleri ve de teslimiyetleri.
Ne zaman bize uğrayacağını bilmediğimiz ölüm randevusu bu kadar gerçekken,
Onunla bununla uğraşarak kimse daha mutlu olamaz.
Yedikleri zehirli ve çürümüş etlerden,
Tatlı görünümlü katranlardan nasiplerini almış olan
Korkak ve bencil varlıklara şunu söylemek için birkaç dakikalık araya aşağıdaki kısacık cümleyi bırakmak istedim sadece:
'Farkındayız...'
Sevgi ve saygılarımla, Kaplan