Affetmek konusunda bir dostumuzun sorusuna verdiğimiz cevabı hepimiz için bir de blog sayfamızda paylaşmak istedik.
Niyet odur ki 'affetmek bir zincirleme reaksiyon oluştursun ve hepimiz birbirimizi affedelim'.
Soru: Kendimizi nasıl affedeceğiz?
Başta kendimizi affetmek gerekiyor zaten.
Kendini affetmeyen kişiler kimseyi de affedemiyor çünkü.
İnsanın kendisini affedebilmesinin arkasında 'kendisini fazla önemsediği' hakikatini fark etmek vardır.
Kendimizi öyle önemsiyoruzki zihnimizin bir yerlerinde, dışarıya mütevazı vs görünsek de, içerideki birden ve daima haklı gelme arzusundan sıyrılma yollarını yok sayıyoruz.
Zaten size temin ederim birçok konuda kırgınlık ve öfkeyi var eden bizlerin olaylar ve insanlarla ilgili zanları, varsayımları ve yorumlarıdır.
Biraz inceleseniz çoğu zaman meselelerin hiç de bizim sandığımızya da bize aktarıldığı gibi olmadıklarını da anlarsınız.
Kendimizi affetmenin en etkili ve basit yöntemi 'BİR'liği anlamaktan geçiyor.
Yani hakikatle ittifak kurup, içinde yaşadığımız sistemin şişirdiği bireysel güçlülük hikayelerini değiştirmemiz gerekiyor.
Öyleyse, tek başına kendimizi birşey sanmak yerine birlikte olmanın muhteşemliğini farketmek gerekiyor.
Karşımızda diye anlamamız istenen her varlığın bizim ta kendimiz olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor.
Birinde gördüğümüz her güzellik ve de her çirkinlik bize de ait diye kabul ederek kendimizi affettiğimizde bütün insanları, herhangi bir insanı affettiğimizde de kendimizi affediyor olduğumuzu anlamamız muhteşem!
Sır aranıyorsa buradadır: 'Bizler biriz, ayrı gayrı değiliz'.
Kendisini affeden başkalarını, başkalarını affeden kendini affetmiş oluyor.
Kişi hangisinden başlamayı daha rahat ve kolay görüyorsa oradan başlayabilir.
Netice aynı olacak nasıl olsa
Öyle sözde bir af değil!
Şartlara bağlanmış bir af değil!
'Ama'larla dolu bir af değil!
Her 'ama' bir kibir belirtisi, bir nefret ve kin belirtisidir!
'Ama'sız, şartsız ve sınırsız af!
O durumda kişi tüm ağırlıklarından, pis kokularından ve çirkinliklerinden de kurtulacaktır.
"Birinde gördüğünüz güzellik karşısında sevgi ve saygıyla eğilin ve onu kendinizde de var edin.
Birinde gördüğünüz bir çirkinlik ve kötülüğü de kendinizde düzeltin."
Ustam demiştiki:
“Yükseklere çıkmak niyetindeysen, seni sürekli aşağılara çeken ağırlıklarından kurtulacaksın.”
‘Nedir bu ağırlıklar?’ diye sorunca da şöyle cevap vermişti:
“Sadece bir ağırlıktan bahsedeceğim sana; öyle bir ağırlık ki diğer tüm ağırlıklar ona yapışır Murat; o olmadan kişi bir tüy gibi hafifler ve ötelere yükseliverir kısa sürede. Ancak onsuz olabilir hakiki yükselmeler ve kişi onsuzken hem bu dünyada hem de ötelerde huzur ve mutlulukla anılır.
O ağırlık ‘korku’dur Murat!
Öfkenin de, kibrin de, sevgisizliğin ve kinin de arkasında korkunun çeşitli dereceleri vardır.
Bu yüzdendir hakikatin düşmanları korkuyla yönetir masum ruhları.
Bundandır korku uygarlıklarının binlerce yıldır yeryüzündeki hakimiyetleri. Ve bu sebepledir insanların saldırganlığı, kibri, garanticiliği, şüphecili ve ağır bedenleriyle yere yapışarak yürümeleri.
Korkuyu anlayan hayatı da çözmüş olur.
Peki korku nedir?
Korku, güven duygusunun küçücük de olsa sarsılması ve/ya yokluğudur.
Derecesi de minicik sarsılma olasılığından yokluğuna kadarki arada gider gelir.
İnsanın hayatından – yani zihninden – güven duygusunu aldınmı, onu bir canavara dönüştürürsün.
“Affetmek istiyorsan, korkunun ağırlığından gayrı yaşamayı öğreneceksin. Bu ilk ve tek şarttır. Onun sırrı da güvenmektedir.”
Affedin sağlık bulun...
Ancak affederken Vatan hainlerini bu af dairesinin dışında tutun!!!
Bir Ramazan bayramı öncesinde hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, şimdiden bayramlarınızı kutluyorum.
Herşey gönlünüzce olsun dostlar.
Murat Kaplan